Teknolojinin gelişimiyle toplumumuz da gelişmiş ve gelişim sırasında modern ekonomi sistemi doğmuştur. Oluşan bu modern ekonomi ekolü insanda ve toplumda köklü değişimlere yol açmıştır. Çünkü modern ekonomi sistemi, sorun yaratmadan beraber çalışacak; daha çok tüketmek isteyecek, zevkleri standardize edilmiş ve kolayca etkilenip tahmin edilebilecek çok sayıda insana gereksinim duyar. Kendini hiçbir otoriteye, ilkeye ya da bilince tabii hissetmeyen, özgür ve bağımsız olduğuna inanan, ama buna karşın emir almaya, kendinden bekleneni yapmaya, sosyal makineye sürtüşmesiz uymaya, lidersiz yönetilmeye, amaçsız -iyi yapmanın, hareket halinde olmanın, çalışmanın ilerlemenin dışında-güdülenmeye hazır insanlara gereksinim duyar. Sonuç olarak çağdaş insan kendinden, çevresindeki insanlardan, doğadan yabancılaşmıştır. Kendi yaşam güçlerini mevcut piyasa koşullarında elde edilebilecek en yüksek kârı getirmesi gereken bir yatırım algılayan insan, ticari bir mala dönüşmüştür. Yani insan otomattan farksızdır. İnsan ilişkileri, kendi güvenliğini sürüye yakın olmaya dayandıran, düşüncede veya duyguda ya da eylemde farklı olmayan yabancılaşmış otomatların ilişkileridir. Artık manevi soyut duygular talep görmediği için değersizleşmiş, Maddi somut olgular değer kazanmıştır. Çağdaş insanın ilişkilerinde temel amacı, bilgisini, becerilerini ve kendisini yani “kişilik paketini” alışverişin kendisi gibi dürüst ve karlı olmasını isteyen biriyle değiştirmektir. Gördüğümüz gibi artık duygular eski hikâyelerde kalmış ve değişime ayak uyduramamıştır. Sevgiyi böyle gören insanın huzurlu olması pek olası değildir. İnsanlar her ne kadar mutlu görünen maskeler takmış olsa da kendi iç dünyalarında huzursuz oldukları aşikardır. Bu huzursuzluklarını gidermek içinde çözüm bulan modern ekonomi sistemi onların karşısına zaman öldürmeye yarayan çeşitli eğlenceler çıkarmıştır. İnsanlar, çeşitli aktivitelerle kendini bir nebze mutlu eder ve içlerinde yatan huzursuzlukları bastırmaya çalışır. Ancak elde ettikleri mutluluklar geçici olmaya mahkumdur çünkü insan doğasını unutmuş, yabancılaşmıştır.
İnsanın dönmekte olan bu çarktan kurtulması için sevgi gereklidir. Sevgi en kuvvetli duygudur. İnsanların içinde var olan umuttur. İnsan hayatına anne sevgisiyle başlar sonra bu sevgi baba sevgisiyle olgunlaşmaya devam eder. Son olarak da insan kendisini severek olgun sevgiye ulaşır. İnsanın kendi içindeki sevgi olgunlaşmadan başkasını sevmesi mümkün değildir. İnsan kendi severse başkasını sevebilir. İnsan kendisini tanımak içinde sevgiye ihtiyaç duyar. Kendi içimizde var olan öze ulaşmak isteriz ancak ne kadar emek harcarsak harcayalım ulaşamayız, bizim için bir sır olarak kalır. Sevmek bu sırra vakıf olmanın tek yoludur, bir olma edimi sırasında arayışımıza cevap verir. Sevme, yani kendini verme, karşıdaki insanın içine sızma ediminde kendini bulmak; kendini, birbirini insanı keşfetmektir.
İnsan için büyük öneme sahip olan sevme eylemini, Erich Fromm bir sanat olarak nitelemiştir. Diğer sanatlarda olduğu gibi sevme sanatı da emek, disiplin, sabır ve konsantrasyon ister. Sanılanın aksine sevmek zordur. Aniden olmaz sürekli bir aktivitedir. İnsan sevmek için gerekli olan cesareti ve emeği göstermekten kaçınmamalı çabalamalıdır. Ve en önemlisi de inanmalıdır. İnanç sevmenin en temel unsurudur. Çünkü sevgi bir inanç üzerine kurulur. Sevmenin artık marjinal bir eylem olduğu bu çağda sevme sanatını icra etmek daha da zordur. Her türlü zorluğa rağmen gerçek sevgiye ulaşmanız dileğiyle…
“Sevgi, özgürlüğün çocuğudur, hiçbir zaman baskının ve şiddetin değil. Seven, sevileni her zaman özgür bırakmalı ve sevdiğinin ruhuna inanmalıdır.” (Erich Fromm)
Kaynakça:
Erich Fromm, Sevme Sanatı Çev. İdris Akan (Ankara: Yeryüzü, 2003) 2. Baskı
Erich Fromm, Sağlıklı Toplum Çev. Zeynep Tanrısever (İstanbul: Payel, 2005) 4. Baskı
Çağdaş insan artık ürün olmuştur. Güzel yazı Anıl Bey