İRAN
İran Hakkında Genel Bilgiler
- Türkiye’nin Doğu sınırında yer alan Güneybatı Asya ülkesidir ve komşumuz olan ülkeler arasında en büyük yüz ölçümüne sahip ülkedir.
- Resmi adı İran İslam Cumhuriyeti’dir. (Cumhuri-ye İslami-ye İran)
- Resmi dili Farsçadır.
- Resmi dini Şii İslam’dır.
- Yüz ölçümü 1.648.195 km2’dir.
- Nüfusu 84.6 milyondur.
- GSYİH’sı 682 milyar dolardır.
- Para birimi İran Riyali’dir.
- Başkenti Tahran’dır.
- Devlet yöneticisi, dini lideri, Ayetullah Ali Hamaney’dir.
Tarihçesi
İran’ın tarihi tek parça halinde işlenemeyecek kadar uzun ve teferruatlıdır. MÖ 4000’li yıllara kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Bölgenin jeostratejik önemi bir hayli fazla olduğundan tarihsel süreçte her daim ilgi odağı oldu. Burada mümkün mertebe yüzeysel de olsa tarihçesine değinilecek. Zira bölümlere ayrılacak olsa İslamiyet öncesi-sonrası, uygarlıklar, krallar, kavimler ve daha birçok başlık altında işlenebilecek bir konudur.
‘’İranlılarla ilgili bilgilere tarihte ilk defa milattan önce 15. Yüzyıla ait Asur kaynaklarında rastlanmaktadır.’’ Bu kayıtlarda, Hint-Avrupa kavimleri olan Medler ve Persler’den bahsedilir. Bölge bu iki kavim arasında ikiye bölünmüş ve yeni yerleşim alanları oluşturulmuştur. Zamanla genişleyen ve güçlenen Medler, Persler’i hakimiyeti altına aldılar ve imparatorluk kurdular. Medler’in zayıflamasıyla birlikte Persler’in yeni hükümdarı II. Kyros bütün kabileleri tek çatı altında toplayarak Medler’in hakimiyetinden çıkıp onları kendine bağlı bir eyalet haline getirdi. Kendisi dahil olmak üzere soyundan gelen tüm hükümdarlar yayılmacı politika izleyerek sınırlarını Anadolu’da Ege kıyılarını; Afrika’da ise Akdeniz sahillerini hakimiyeti altına aldı. Durma noktası ise I. Xerxes’in Yunanlılara yaptığı saldırılar oldu. Tarihte efsaneyle karışık anlatılan Sparta ile yapılan savaşlar neticesinde kara savaşının galibi, deniz savaşının ise mağlubu olunca daha fazla ilerleyemedi ve imparatorluğun duraklama dönemine geçmesine sebep oldu.
İslamiyet’in doğuşu ve yayılışının olduğu dönemde bu bölgenin hâkimi Sasaniler’di. Sasaniler’e karşı ilk askeri harekâtı Hz. Ebubekir yaptı. Sasaniler, Müslüman Arapların ağır saldırılarına karşı defalarca mağlup oldular ve imparatorluk zayıflamaya başladı. Bayrağı devralan Hz. Osman, iyice dağılmış ve karşı koyacak orduları kalmayan imparatorluğa son darbeyi vurdu. Müslümanlığı kabul eden halktan tek seferlik vergi aldıktan sonra bölgenin idaresini küçük beyliklere dağıtarak merkezi otoriteyi ortadan kaldırdı.
Tarih boyunca bölgeye birçok uygarlık hâkim oldu. Gazneliler, Selçuklular, Cengiz Han, Timur gibi birçok kişi ve uygarlık tarafından ya fetihlere maruz kaldı ya da katliamlara… En büyük katliamlardan biri de Cengiz Han tarafından yapıldı. Nişabur şehrinin caddelerinde günlerce nehir gibi kan aktığı, tarih kaynaklarında yer alır. Katledilen insanların kafataslarından piramitler yapıldığı da kaynaklarda yer almaktadır. 1220-1260 yılları arasında bölgede yapılan katliamlar ve kıtlık sonucunda İran’ın nüfusu 2.5 milyon kişiden 250 bin kişiye düştüğü bilinmektedir. Cengiz Han’ın torunlarından biri olan Hülagû Han’ın Fransa kralına yazdığı mektupta sadece kendisinin 200 bin İranlı’yı katlettiğini yazmıştır.
1501 yılında Safevi Hanedanlığı tarafından yeni bir devlet kuruldu. İmparatorluk seviyesine erişen Safeviler’in en büyük düşmanlarından biri Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. Bu kısmın çoğu, okullarda görülen tarih derslerinin müfredatlarında işlenmektedir. Fakat yüzeysel bir bilgi maksadıyla şunu söylemek lazım: Osmanlı ile Safeviler arasında birçok sebepten birçok savaşlar yaşandı. Savaşların çoğunu Osmanlı kazanmasına rağmen Safevi İmparatorluğu’nu fethedemedi. Özellikle coğrafi koşullar buna imkân vermedi denebilir. Zira Kanuni Sultan Süleyman döneminde kararlılıkla başlayan İran seferleri, devletin hazinesine büyük kayıplar vermesine rağmen istenen sonuç elde edilemedi. Safeviler ise Şii olmalarından ötürü her fırsatta kendi mezheplerini Anadolu’da yaymaya çalışmaktan geri durmadı. Dini temelli isyanların ana kaynağı çoğu zaman Safeviler oldu.
- Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmasına rağmen İran, Türk, Rus ve İngilizlerin çekişme alanı oldu. Nihayetinde 1919 yılında İngilizlerin hakimiyetine girdi ve 1921 yılında İngilizlerin baskısından kurtulup bağımsız oldu. Darbe ile başa gelen Rıza Han, cumhuriyeti ilan etmeyi düşündüyse de ulemanın muhalefeti sebebiyle bunu yapamadı. ‘’Herhangi bir doktrini ya da ideolojisi olmadan son derece köklü reform programına yönelen Rıza Şah, işe önce askeriyeden başladı. Bütçenin üçte birini orduya ayırdı. Kamu hizmetlerini Batı tarzında düzenledi. 1926’da ceza hukukunu, 1928’de medenî hukuku yürürlüğe koydu. Kız ve erkek çocuklar için eğitim mecburi tutuldu. Hukuk ve eğitim alanlarında yapılan düzenlemeler İslâm hukukunun göz ardı edilmesine, ulemânın mevkiinin ciddi şekilde sarsılmasına yol açtı. Ekonomide de birtakım hamlelere girişen Rıza Şah, İngiltere ve Rusya karşısında İran ekonomisini güçlendirmek için pek çok sektörde devlet tekelleri kurdu. Siyasî partileri, sendikaları ve basını tamamıyla kendi kontrolü altına aldı ve meclisi yalnızca bir imza makamı haline getirdi.’’
Yönetim ve İktidar
Ülkenin anayasası 1979 yılında hazırlandı ve hâlâ aktif olarak kabul edilmektedir. Yönetimde erkler ayrımı vardır fakat devlet başında dini lider vardır. Orduya direkt komuta eder ve savaş-barış durumlarına kendi karar verir. Kapsayıcı bir yetkiye sahiptir ve yürütme organının başında yer alır. Din adamlarından oluşan Uzmanlar Meclisi tarafından ömür boyu görev yapması kaydıyla seçilir fakat yine bu meclis tarafından değiştirilebilir. Yine bu meclis, dini lider için danışma meclisi olarak da görev yapar.
Dini liderden hemen sonra yürütmede ikinci en yetkili kişi, 4 yıllığına seçilen devlet başkanıdır. Tamamen dini lidere bağlı olan yetkiler dışında geriye kalan işlerden sorumludur. Yürütmenin ikinci başıdır.
Yasamadan sorumlu İran Meclisi vardır. 4 yıllığına seçilen 290 üyeden oluşur.
İran’da yargı sistemi bir hayli karışık gibi görünse de şeriat temelli olduğu söylenebilir. Keza bağımsız olduğu da söylenemez. Çünkü çeşitli mahkemelere sahip ve bunlardan bazıları direkt olarak dini lidere bağlıdır ve kararları kesindir. Temyize gidemez. Zaten uluslararası raporlara göre İran’ın insan hakları sicili oldukça zayıftır. Çocuk hakları, kadın hakları ve siyasi ifade özgürlüğü, en zayıf olduğu kısımlardan bazılarıdır.
İklim ve Ekonomi
Ortalama yükseltisi fazladır ve dağlık alanları geniş yer kaplar. İran’ın iklimi Hazar Denizi’ne kıyısı olan bölge sayılmazsa karasaldır. 1000-1500 metre yükseklikte bulunan dağlara sahip olması ve sıcaklık farklarının fazla olmasından ötürü yaylak ve kışlaklar yaygın olarak görülür. İran’da deprem riski yüksektir.
Avrupa-Sibirya ve Hint-Arap-Akdeniz bölgeleri arasındaki kavşakta yer almasından ötürü ülkenin kendine has ve zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Ormanlar, ülkenin %11’inin kaplamakta ve hayvan çeşitliliği açısından ülkeye zenginlik katmaktadır.
İran ekonomisinin temeli petrol ve doğalgazdan oluşmaktadır. Dünyadaki petrol rezerv payı %11,7 ile dünya üçüncüsüyken, doğalgaz rezervinde ise dünyadaki payı %16,4 ile dünya ikincisidir.
Ülkenin bütçe gelirlerinin %45’i petrol ve doğalgazdan sağlanırken, %31’i de vergilerden sağlanmaktadır. Petrolden kaynaklı olarak en çok gelişen sanayi petrokimya sanayisidir.
Ülkede tarım da önemlidir. Önemli başlıca tarım ürünleri arasında şekerpancarı, pamuk, tütün, pirinç, çay ve tahıllardır. Fakat pirinç dışındaki ürünler ihtiyacı karşılamaktan bir hayli uzaktır.
Keza hayvancılık da ülke ekonomisinden önemli rol üstlenmektedir. Kırsal kesimlerde göçebe yaşantısını sürdüren topluluklar tarafından küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık yapılırken, Hazar kıyısında ipekböceği ve dünyanın en kaliteli havyarlarının elde edilmesini sağlayan mersin balığı da ülke ekonomisi açısından önem arz etmektedir.
Kültür, Din ve Nüfus
Orta Doğu ve Orta Asya’nın en baskın kültürüne sahip İran, İslamiyet öncesi ve sonrasıyla birleşen, harmanlanan bir kültüre sahiptir. Tarihsel süreçte kendi coğrafyasının dışına da taşan bu kültür birçok medeniyeti ve kültürü de etkilemiştir. Çin-Hindistan’dan Avrupa-Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyaya etki etmesi Sasani İmparatorluğu döneminde ağırlık kazandı.
İslamiyet sonrasında özellikle, filoloji, edebiyat, felsefe, mimarlık ve bilim alanlarında bölgede hüküm süren devletlerin katkısı büyük oldu. Burada kültürle ayrılmaz bir bütün olan Farsça’nın etkisi de ağırlığı göstermiştir. İlerleyen zamanlarda Farsça’nın gittikçe Arapçalaştırıldığı düşüncesi yeni tepkileri beraberinde ortaya çıkardı ve Firdevsi’nin yazdığı Şehname isimli eser bu tepkilerin başını çekti. Farsça’nın edebiyat üzerindeki etkisi çevredeki birçok devleti ve topluluğu etkiledi. Örneğin Türkçe’de 1359 adet Farsça kelime olduğu söylenmektedir.
İran mutfağı, Türkiye ve Arap mutfaklarından çok etkilenmiştir. Irak ve Suriye’de olduğu gibi etli ağır yemekleri olan bir mutfağa sahiptir. Giyim konusunda herhangi bir kısıtlama olmadığı söylense de kültürün etkisi kendini burada da hissettirir ve kadınlar genellikle başları kapalı bir şekilde dışarı çıkarlar. Fakat burada kesinlikle medyanın oluşturduğu kara çarşaf algısını unutmalısınız! Zira İran’da kadınlar genellikle baş örtüsünü aksesuar olarak görmekte ve saçlarının tamamını da kapatmamaktadır.
Halkın %99’u Müslümandır. Bunların %90’ı kendini Şii olarak tanımlarken geriye kalan %10’luk kısım da Sünni’dir. Geriye kalan azınlıkta ise çeşitli din ve mezhepler yer alır fakat İran bunların bir kısmını resmen kabul etmemektedir. Bu sebeple burada belirtilen yüzdelik oranlar gerçekliği yansıtmamaktadır. Zira başka kaynaklara göre İran’daki Şii oranı %32’dir. Keza yüksek oranlarda da Ateistlik ve Agnostiklik de bulunmaktadır. Zerdüştlük, Musevilik ve Hıristiyanlık dinleri resmen kabul edilmekle birlikte İran meclisinde sandalye hakkına sahiplerdir. Burada ilginç bir bilgi de şudur; İran, Orta Doğu ve İslam coğrafyasındaki en büyük ikinci Yahudi cemaatine ev sahipliği yapmaktadır.
Genel nüfusun %60’ı İrani yani Fars’tır. Geriye kalan kısımlardan %16’sı Azeri Türkler, %10 Kürtler, %2 kadarı da Araplardan oluşur. Bunlarında yanında Lurlar, Beluciler, Kaşkay Türkleri ve diğer Türkmen gruplar da vardır.
İran nüfusunun %70’i 30 yaşın altındadır. Sahihliği tartışılabilir bir bilgi de okuma yazma oranının %86 olmasıdır.
İran İle İlgili İlginç Bilgiler
İran anayasasının 115. Maddesine göre devlet başkanı olmak isteyen kişi Şii olmalıdır.
İran, günümüzde dünyanın dördüncü blogger sayısına sahip ülkedir.
Asya’da en çok Yahudi’nin yaşadığı ikinci ülkedir. Yaklaşık 60 bin Yahudi yaşamaktadır ve mecliste onları temsil eden Yahudi milletvekilleri vardır.
1970’ten beri İran yerli arabasını üretiyor ve komşusu Azerbaycan ile ortaklık kurarak birlikte Azerbaycan’ın yerli arabasını üretmeye başladı.
İran’ın başkenti olan Tahran’ın kardeş şehri İstanbul’dur.
İran’da dar pantolon, vücut hatlarını çok belli etmesi sebebiyle resmi olarak yasaktır.
İran’ın Arması
İran Riyali
Ayetullah Ali Hamaney
İran’ın Haritası
İran’ın Milli Marşı
Yazar: Hasan Yeşilmen
Kaynakça: https://kisakalem.blogspot.com/2021/07/komsu-ulkeleri-tanyalm-iran.html
Bir yorum yazın