Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın benim çılgın projem diye adlandırdığı Kanal İstanbul projesini, artıları ve eksileri ile yüzeysel, tarafsız bir şekilde ele alacağız.
Kanal İstanbul projesi, Cumhurbaşkanı tarafından 2011 yılında kamuoyuna taşındı.
İstanbul boğazında zaman zaman bazı kazalar meydana gelmiştir. Bu kazaların bazıları denize ve çevresindeki yapılara ciddi zararlar vermiştir.1979 yılında İstanbul Boğazında meydana gelen tanker kazası, İstanbul’un yaşadığı en büyük facialardan biridir. Günlerce denizde yanmaya devam eden petrolün deniz canlıları ve ekosistem için ağır sonuçları olmuştur.
1981 yılında Türkiye Çevre Sorunları Vakfı genel sekreteri Engin Ural kazanın deniz hayatı ve çevreye maliyetinin o dönemin parasıyla 40 milyar lira olarak hesapladıklarını açıklamıştı.
Bu kazaların olma sıklığı az olsa da herhangi bir kazanın faturası oldukça ağır olmakta.
Küçükçekmece Gölü ardından Sazlıdere Barajı, yapılan kanalla beraber özelliklerini kaybedecektir.
Kanal güzargahı üzerindeki ormanlık alanlar ve tarım alanları da yok olacaktır. Kesilen ağaç miktarı kadar yerine ağaç dikilecek deniliyorsa da ormanlık alanların oluşumu sadece ağaçla değil bitki örtüsü ile olmaktadır.
Kanal İstanbul’un yapılması durumunda İstanbul’un kaybedeceği su miktarı iktidar tarafından ve İBB tarafından çok farklı şekilde oranlanıyor. Oranlardaki tutarsızlık halk tarafından soru işaretiyle karşılanmakta.
Kanal İstanbul’un depreme sebep olabileceğine dair iddialar olsa da bu durum çoğu uzman tarafından kesinlikle depreme yol açmayacağı şeklinde değerlendiriliyor. Açıklaması ise insan eliyle yapılan bir yapının depremi tetiklemeyeceği yönünde.
Montrö Boğazlar Sözleşmesine göre şu an ticari gemiler İstanbul Boğazından çok az bir bedel ödeyerek geçmekte. Kanal İstanbul ile birlikte kanaldan geçen gemilerden yüksek miktarda para alınacak ve ülke ekonomisine azımsanmayacak kadar katkı sağlayacak.
Diyeceksiniz ki ücretsiz bir boğaz varken neden kanaldan geçsinler. Ticarette zaman önemli bir faktördür, İstanbul Boğazından geçmek isteyen gemi yaklaşık 15 saat beklemek zorunda kalıyor ve bu kadar gecikme gemi şirketine binlerce dolara mal oluyor. Bu gemiler saatlerce beklemek yerine Kanal İstanbul’dan beklemeden geçebilir.
Kanalın yapılmasıyla birlikte kanalın çevresinde yeni yerleşim yerleri imara açılacak ve İstanbul’un nüfusu artmaya devam edecek. Bu nüfus artışı bazı altyapı sorunlarına, su sorunlarına ve çevre sorunlarına şu an sahne olmasa da önümüzdeki yıllarda bu sorunları yaşaması muhtemeldir.
Bazı emekli Amirallerin kanalın yapıldığı takdirde Montrö Boğazlar Sözleşmesinin tartışmaya açılacağını ve bu olayın da Türkiye’nin aleyhine gerçekleşeceği gibi bir iddiaları var. Bu iddianın doğruluğu tartışılmalı ve buna göre gerekli adımlar atılmalıdır.
Her Türk vatandaşına düşen, kanala bağnaz bir şekilde muhalif ya da destekçi olmaktansa doğru bir şekilde analiz etmeli ve kararını tuttuğu siyasi partinin kararına göre değil, Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda ve kendi aklı, mantığıyla karar vermelidir.
Yazar: Emir Kaçar
Bir yorum yazın