Düşüncelerimizi doğrudan başka bir beyne aktarabilseydik, ne kadar hızlı bilgi alışverişi yapabileceğimizi bir hayal edin… Belki de hayat boyu tek kelime etmeden düşüncelerini doğrudan aktarabilmeyi hayal ettin. Peki, birinin zihnini okuyabilseydin ya da onlar da senin zihnini okuyabilseydi?
Hiç sır kalır mıydı? Zihin kontrolü mümkün olur muydu? Ve eğer herkes aklınızdan geçenleri bilseydi mahremiyetinizi nasıl korurdunuz?
Dürüst olalım, iletişim şeklimiz oldukça yavaş. Düşüncenin aklınıza geldiği andan itibaren birine bunu söylediğiniz ana kadar, düşündüğünüzü iki parmağınızla yazmanız daha da uzun sürer.. Beynimiz bundan çok daha hızlı.
Günde ortalama olarak, 50.000 şey düşünüyorsunuz. Bu dakikada 35 düşünce demek… Bu düşüncelerin hepsini yazamazsınız ve kelimeye de dökemezsiniz.
Düşünce yoluyla iletişim kurmaya başladığımızda, dev bir ağa dönüşecektik. İnsanlık çok daha yenilikçi bir hale gelecekti, çünkü insanlar fikirlerini ne kadar çok insanla paylaşırsa, diğer insanlar da onları geliştirebilirdi. Bu, teknolojilerimizi henüz hayal edemeyeceğimiz bir düzeye çıkarırdı.
Bilgimizi düşünceler aracılığıyla paylaşmak da bizi daha koordineli hale getirir. Bu sadece tüm askeri yapılara değil, aynı zamanda acil servislere de fayda sağlayacaktır. Onları aramak yerine “112’yi düşünebileceksiniz”.
Çok daha hızlı ve daha kolay öğreneceğiz. Öğrenmesi çok zor olan bir kavramı sözlü olarak açıklamak yerine, öğretmeniniz size düşünerek bunun daha iyi bir temsilini verebilir.
Yapay zeka ile yapabileceklerinizi bir düşünün.. Arabanızın kendine ait bir zihni varsa, onu zihninizle kontrol edebilirsiniz. Aynı şey telefonunuz, bilgisayarınız için de geçerli… kısacası yapay zekaya sahip olabilecek her şey.
Bir şeyleri kontrol etmek kulağa harika gelse de, ya bu insanların zihinlerini kontrol etmeye yol açarsa? Kulağa ilginç gelebilir… Ya kontrol edilen siz olsaydınız…? Bu kulağa o kadar da hoş gelmiyor değil mi ?
Neyse ki, işleyiş şekli şu olurdu, tıpkı ne söyleyeceğimizi seçebildiğimiz gibi, başkalarıyla hangi düşünceleri paylaşacağımızı da seçebilirdik mesela. Siz izin vermedikçe kimse düşüncelerinizi okuyamazdı.. Şu an biraz daha rahatladınız değil mi ?
Bu yeni zihin okuma çağı oldukça sessiz olacaktı. Havayı ciğerlerimize ve ses kutumuza itmeye gerek kalmadan, herhangi bir ses üretmek için ses tellerimizi kullanmayı bırakabiliriz. Sonunda dili ve sesi unutabiliriz. Ama en azından nasıl hissettiğinizi tam anlamı ile ifade etmek için gereğinden fazla mücadele etmezdiniz, duygularınızı tam anlamıyla onlara gösterirdiniz.
Nöron demetimiz hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Neden uyuduğumuzu veya bilincimizin nasıl çalıştığını tam olarak anlamıyoruz. Ama beynimizi nasıl okuyacağımızı biliyoruz.
Evet, doğru duydunuz. Beynimiz, elektriksel ve kimyasal sinyaller yoluyla bilgi alan, işleyen ve ileten nöronları ateşler. Ve bu sinyalleri bu yöntem yardımıyla okuyabiliriz. Bu yöntem elektroensefalografi veya EEG. Bu beyinde bulunan elektriksel aktiviteyi ölçmek için yapılan bir test olarak tanımlanabilir..
Dahası – artık bir beyinden diğerine bilgi aktarabiliriz. Ama yine de beynimizi okuyup bilgiyi başka bir beyne göndermek için bir cihaza ihtiyacımız var.
Bunun için kullanılan yöntem transkraniyal manyetik stimülasyon veya TMS. Bu yöntem, uyarıcı bir bobin aracılığı ile oluşan çok güçlü bir manyetik alan tarafından serebral kortekste küçük ve geçici elektrik akımı meydana getirilmesini hedefleyen bir tekniktir. Uyarıcı bobin, saçlı deriye çok yakın tutularak belirli bir alana odaklanır. Bu uyarı, alıcının beynine elektrik akımı göndererek küçük bir alanını etkinleştirir.
Bütün bunlar tam olarak bilim kurgudan gelen telepati olmayabilir. Ama gerçek hayatta düşünce üzerinden konuşmak böyle görünürdü. Her zaman birbirimizle konuşmayız, iletişim kurmak için cihazları kullanırız.
Sonunda, daha hızlı teknolojilere geçeceğiz ve düşüncelerinizi e-posta gönderir gibi başkalarına iletebileceğiz….
Bir yorum yazın