Truva Savaşı: Gerçekler ve Efsanelerle

Truva Savaşı

Savaşın, efsanelere konu olduğu ve anlatımının da efsaneler temelli olduğunu görmekteyiz. Temeli efsanelere dayandırılsa da sonuç itibariyle birçok tarihçi ve arkeolog tarafından gerçekte yaşandığı söylenen bir savaştır. Ve diğer birçok savaş gibi ekonomik ve hırs temelli bir savaştır aslında. Tüm bunlar yapbozun birer parçaları gibidir. Gerek efsane gerekse gerçekler, bu savaşı anlamamızda birer parçadır. İkisini de sentezlemeden yapılacak bir araştırma ya da yazılacak bir yazı eksik kalır.

Öncelikle Truva şehrinden bahsetmek gerekir. ‘’Truva, Çanakkale’nin 30 km kadar uzağındaki Hisarlık Tepesi üzerinde dokuz defa yıkılıp baştan inşa edilen bir şehirdir.’’ Konumu itibariyle çok stratejik bir yere sahipti. Ege Denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlan bir boğaza hakimdi. Deniz saldırılarına karşı önlem amaçlı olarak denizden kısmen içeride kurulan bir şehirdi. Bu sebeple işlek bir ticaret yolunun hakimiyetini elinde tutması şehre zenginlik kattığı kadar ona düşman da kazandırdı. Birçok devlet ve uygarlık burayı ele geçirmek ve ticaret yoluna hâkim olmak istedi. Bu sebeple birçok savaşa giren Truva şehri, birçok arkeolojik kalıntıya ev sahipliği yaptı. Her yıkılışından sonra tekrar inşa edilen bu büyük şehir, dokuz tabakadan oluşur. Fakat burada bahsedilecek büyük Truva Savaşı, altıncı tabakada yani M.Ö. 1260 yılında başladı. Yani bu savaştan sonra bile defalarca inşa edilip tekrar yıkılan bu şehir, destanlara konu olan ve ‘’Tanrıların katıldığı savaş’’ denen bu savaşa ev sahipliği yaptı. Bu şehri ele geçirip ticareti kontrolü altına almak isteyen Yunanlar (Akalar), Truvalılarla her zaman sürtüşme halindeydi. Surlarının çok yüksek ve kalın olması, Truva şehrini alınamaz gibi gösteriyordu. Bu yüzden Akalar, bu şehre tek başlarına saldırmayı göze alamadı. O dönemde bir barış ve sükûnet havası vardı. Uzun savaşlardan sonra yıpranan kent devletleri artık savaş istemiyordu. Bu durum, gözünü Truva’ya diken Akaların elin kolunu bağlıyordu. Savaş için mantıklı ve geçerli bir savaş olmazsa tüm devletlerin onlara karşı cephe alacağını biliyorlardı.

Sparta ile Truva arasında bir barış dönemi yaşanıyordu. Truva kralının kız kardeşi Sparta’ya yaptığı bir dostluk ziyaretinden sonra geri dönmek istedi. Bunun üzerine kral, oğlu Paris’i onu alması ve oradaki tapınakta kurban kesmesi için Sparta’ya yolladı. Henüz yeni evlenen Helen ile Sparta Kralı Menelaos, Paris’i bir törenle karşıladı. Karşılamadan önce Paris, Helen’i tapınakta kurban keserken gördü ve aşık oldu. Keza Helen de Paris’in namını ve yakışıklılığını daha çok öncelerden duymuştu. Paris de Helen’in dünyanın en güzel kadını olduğunu duymuştu. İkinci kez karşılaştıktan sonra birbirlerine aşık oldular ve kaçmaya karar verdiler. Tapınağa gitmek bahanesiyle saraydan ayrılırken Paris, Helen’le birlikte Kral Menelaos’a ait hazinenin büyük bir kısmını ve değerli eşyalarını da kaçırdı. Karısının ve hazinesinin çalındığını öğrenen Sparta kralı, bu olayı dostane çözmek istiyordu. Truva’ya elçi yollayıp karısını ve hazinesini geri istediğini iletti. Fakat olumlu bir sonuç alamayınca ihanete ve saygısızlığa uğradığını söyleyip kardeşi, Miken Kralı Agamemnon’dan destek istedi. Gözünü zaten Truva’ya dikmiş olan Agamemnon aradığı sebebi bulmuş oldu. Kendi önderliğinde Aka ordusunu topladı ve Truva’ya karşı büyük bir saldırıya geçti.

Savaşın çok uzun süreceğini tahmin eden komutan ve askerlerin bir kısmı katılmaktan çekindi. Bazıları kaçtı bazıları ise saklandı. Tahmin edildiği gibi de oldu ve savaş 10 yıl sürdü. Savaşın ilk çıkarması Mysia bölgesine yapıldı. Burayı Truva sanarak bu şehri yağmalayıp yaktılar. Buranın Truva olmadığını anlayıp geri çekildiler. Bundan haberdar olan Truvalılar, şehrin surlarına ve kabiliyetli askerlerine güvendikleri için tedbir almadılar. Destek amacıyla da kimseyi çağıramayacaklarının da farkındaydılar. Çünkü savaşa sebep oldukları için kimse onların tarafında yer almayacaktı.

Doğru yer olan Truva sahiline çıkarma yaptıktan sonra Aka orduları Truva şehrini 9 yıl sürecek bir kuşatmaya aldı. Kuşatmaya artık dayanamayan Truva orduları şehrin dışına çıkmaya karar verip savaşın ilk adımını attılar. Muazzam büyüklükteki iki ordunun karşılaşmasıyla savaş artık kaçınılmazdı fakat Sparta Kral Menelaos, savaşa gerek bırakmadan düello ile bu sorunu çözmek istedi. Paris’i teke tek düelloya davet etti. Paris de kabul edince düello başladı ve Paris kaybetti. Menelaos tarafından öldürülecekken bir askerin fırlattığı ok ile bu engellendi. Ve artık savaş başladı. Savaştaki üstünlük dalgalanmalar gösterse de Truvalılar her zaman önde devam etti. Efsanelere konu olan ve Yunan mitlerinde ismi çok geçen Akhilleus, Homeros’a göre bu savaşta Akalarında tarafında yer aldı. Fransızca asıllı bilinen ismiyle Aşil, savaşta büyük rol oynadı. Savaşın daha çok uzayacağını gören Aşil, Truva kralının büyük oğlu olan Hektor’u düelloya davet etti ve onu öldürerek kazandı. Hektor’un ölümü, Truvalılarını moralini çok bozdu ve savaşın hakimiyetini kaybettirdi. Hektor’un cesedini atına bağlayan Akhilleus, onu Truva surlarının önünde dokuz gün boyunca cesedi parçalanana kadar sürükledi. Bunun Hektor gibi büyük bir savaşçıya ve aynı zamanda kralın oğluna yapılan bir saygısızlık olarak gören Amazonlar ve Etiopia Kralı Memnon, Truvalıların desteğine gelir ve savaşın dengesi yeniden değişir.

Savaşın dengesini değiştiren diğer bir olay ise Akhilleus’un Paris tarafından öldürülmesidir. Dünyanın en büyük savaşçısı kabul edilen Akhilleus’un ölümü, Akaların moralini bozdu ve dağılmalarına sebep oldu. Kıyıya kadar çekilen Akalar takip edilmedi. Savaşın galibi artık Truvalılar gibi göründü. Sahilde tekrar toparlanan Agamemnon da mağlubiyeti kabul edip geri çekilecekken komutanlarından biri (Efsaneler göre ise tanrı) ortaya tahtadan at yapıp onu şehre sokma fikrini attı. Agamemnon tarafından mantıklı bulunan bu teklif kabul edildi ve atın inşası başladı. Gerçekten böyle bir atın yapılıp yapılmadığı bilinmemektedir. Bu savaşın temel kaynağı Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarıdır. Destanda atın yapıldığı yazar fakat bunu destekleyen bir kanıt bulunmamaktadır. Bazı tarihçilere göre bu at Homeros tarafından bir metafor olarak kullanıldı. Tarihçilere göre gerçekte olan şey ise ya Truva surlarının deprem sonucunda yıkıldığı ve şehrin bu şekilde düştüğüdür ya da surun kapıları içeriden farklı şekillerde açıldığı ve Akaların gece baskınıyla şehri aldıkları yönündedir.

Savaşın sonucunu Homeros’a göre değerlendirecek olursak, Agamemnon atı inşa ettirip içine az sayıda seçili askerler yerleştirdi. Atın yanına da Sinon isimli bir asker bırakıp gemilere binerek sahilden ayrıldı. Çok uzaklaşmayıp başka bir sahile gizlice çıkarma yaptı. Savaşı kazandığını düşünen Truvalılar sahile bir keşif birliği yolladı. Krala bu devasa atın varlığıyla ilgili haber ulaşır ulaşmaz kral soluğu orada alır. Kral, orada bırakılan Sinon isimle askere bunun ne olduğu sorduğunda Sinon şöyle cevap verir: Tahta at, Tanrıça Athena’ya kutsal bir sunak olarak yapılmıştır. Büyük olmasının sebebi Truvalıların onu dar şehir kapılarından şehrin içine almalarını engellemek içindir. Akaların beklentisi Truvalıların bu atı yakıp yıkmalarıdır. Böylece Tanrıça Athena’nın öfkesini Truva’nın üzerine çekmiş olacaklar. Ama Truvalılar atı şehrin için alıp onu korurlarsa Athena’nın lütfu Truvalılara yönelecektir.’’ Artık barış isten Truvalılar buna inanır ve atı şehrin içine alır. Gece kutlama yapılırken atın içindeki askerler sur kapılarını içeriden açtı ve Aka ordusunun içeri girip şehri fethetmesini sağladılar. Paris’in de öldürülmesi üzerine savaş kaybedilir. Helen, Sparta Kralı Menelaos ile birlikte geri götürülür ve savaş esiri olarak da Hektor’un eşi ve çocuğu alınır.

 

Değerlendirme

Gerçekliği tartışılır boyutta bir savaş olduğunu söylemek gerekir. Birçok tarihçi bu savaşın asla olmadığını, Truvalılar isimli bir halkın hiçbir tarihi kaynakta yer almadığını ve bahsi geçen savaşın yaşandığı yıllarda bölgenin hakimiyeti Hitit İmparatorluğu’nda olduğunu söyler. Keza aynı kesimde yer alan tarihçiler, böyle bir savaş yaşanmış olsa bile destanlara konu olacak derecede büyük bir savaş olmadığını söyler. Bu denli bir savaşın tarihi kaynaklarda yer almaması mümkün olmazdı. Muhtemeldir ki küçük ve değersiz bir savaşmış ki yaşandığı dönemde kimsenin dikkatini bile çekmemiştir. Bunlara karşı çıkan ve aksini savunan diğer bir tarihçi kısımda ise savaş gerçekten yaşandı. Kaynakların yetersiz olması onu gerçeklikten uzaklaştırmaz. Elbette ki Homeros’un anlattığı şekilde yaşanmamış olması veyahut zamanlama hatalarının olabileceği kabul edilir fakat arkeolojik kalıntıların Truva şehrinin var olduğunu kanıtlar derecededir. Elbette ki takdir okuyucunundur. Bu araştırma yazısında belirtildiği üzere gerçeklerle efsanelerin sentezlenmeye çalışıldığı da göz ardı edilmemelidir. Ne saf bir kanıtlı gerçeklikle ne de saf bir mit ve efsane temelli yazılmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Hasan Yeşilmen
1993 Mardin doğumluyum. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi'nde Kamu Yönetimi Bölümünü okudum. Üniversite hayatımı oldukça aktif bir şekilde geçirdim. Çeşitli etkinliklere katılıp öncü olmanın yanı sıra birçok da etkinlik düzenledim. Okul hayatımın sona ermesiyle birlikte iş hayatına atılmış oldum. Özel sektöre Satış ve Pazarlama Departmanı'nda çalıştım. Birgün kendi kitabımı yazmak hayaliyle her zaman okumayı, araştırmayı ve yazmayı kendime ödev bilmekle beraber hobi olarak da yapmaya devam etmekteyim.