Birer Köle miyiz?

Biz köle miyiz?
Esirler evinden eşitler evine geçebilir miyiz?
Tarihten günümüze kadar insanlığın kanayan yarası olan esareti, köleliği, baskıcı tavırları insanların özgürlüğünün kısıtlanması, kadın erkek eşitliği ve buna benzer bir çok konu var. Yaşadıklarımdan şahit olduklarımdan ve tecrübe ettiklerimden bunları sizlere aktarmak istiyorum.
Kölelik baskıcılık maalesef kitaplarda ya da tarihî sayfalarda kalmamıştır bire bir canlı bir şekilde yaşanılıyor. İnsanın esareti, köleliği ve özgünlük alanının kısıtlandığı ilk yer aile evidir, özelikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde bu baskıcı tavır çok fazla ne yazık ki, kızlara söz hakkı verilmez, kızlar dışarı çıkamaz bunları neden rahat bir şekilde söylüyorum çünkü bizzat kendim şahit oluyorum. Yaşadığım yer Şanlıurfa. Benim de annem 14 yaşında daha çocukken evlendirildi hem de arkadaşları ile oyun oynarken eve götürülüp evlendiriliyor hiç bir şeyden habersiz…Annem anlatır bize babası onu kendine berdel yapmış kızını eşini düşünmeden sadece kendi hevesi için iki kadının hayatını çöpe atıyor. Çok şükür ki artık her şey daha iyi oldu kadın topluma girdi her mevkide söz hakkı alabiliyor. Âmâ hâlâ bazı toplumlarda kadınlara zerre kadar değer verilmiyor, bilmiyorlar ki onları da doğuran bir kadın bir anne… Keşke bu düşünceyi onların kafasından silsek keşke …
Yine aile için de eşlerin birbirlerine baskı uygulamaları, anne babaların çocuklarını kendine bağımlı kılmaları, meslek seçiminde onları zorlayıcı tavırları da birer köleliktir. İş yerlerinde de aynı şey geçerli birbirlerine üstünlük taslama baskıcı tavırlar her zaman vardır.
Kendimize bazen bu soruyu sormalıyız,” ben esirler evinde mi yoksa eşitler evinde mi yaşıyorum”
Eğer evinizde “insan” ölçüt kabul ediliyorsa siz bir eşitler evinin ilk adımını atmışsınızdır demektir. Çünkü insanın ölçüt kabul edildiği yerde saygı ve demokratik anlayış vardır. Bir laf vardır ya “insan insanın kurdudur”. İnsanlar kendi kendilerine ve ya birbirlerine zarar vererek her şeyi esirler evine dönüştürür.
Yaşadıklarımızın temelinde özünde kölelik yatıyor. Kölelik tarihte yaygın olarak yaşanan güçlü bir kurum olmuştur. Kölelik deyince akla eski zamanlarda pazarda insanların satılması geliyor. Ama işyerlerinde, ailede, gördüğümüz şeylerde bir nevi bağımlı kılma yani köleliktir. Eski zamanlarda örneğin borcunu ödeyemeyen biri borcu yerine ya kızını veriyor ya da kendini köle olarak satıyordu. Yani olayın zaman içindeki seyrine bakıldığında tek ve basit bir kölelik tanımı yoktur. Köleliğin kaynağı her ne ise hepsinin ortak olduğu üç nokta vardır. Özgürlükleri kısıtlanır, emekleri söndürülür ve cinsel istismara uğramaları doğal kabul edilir.
Bir başka kölelik şekli ise çocuklarımız, onlara da köle gözüyle bakılıyor. Tabi bu konu tartışmaya açıktır. Ülkemizde çocukların en azından bir bölümü, aileye bir ekonomik destek, paraya dönüştürülebilecek bir kaynak olarak görülüyor Onları okula göndermek yerine çalıştırıyorlar hatta dilencilik yaptırıyorlar. Çocukların gelişimlerine ve mutluluklarına katkıda bulunmak yerine, onları ekonomik destek olmalarını ön planda tutan anne babalarında eski Pazar köle tüccarlarından farkı yoktur.
Toplumsal kadının köle haline getirilmesinden, sadaka verilen fakirin köle haline getirilmesine kadar bir çok farklı tür kölelik gözler önüne sermiştir.
Ailede otorite saygı ve sevgi konusuna gelirsek ,
Ülkemde üzülerek gördüğüm bir şey var; sokaklarda zaman zaman anne babalarını vuran çocuklar görüyoruz iki üç yaşındaki çocuklar ebeveynlerini dövüyorlar anne babada bunu ciddiye almıyor ancak çocuk büyüdükçe yine tekrarlayacaktır. Bu hatalı bir otoritedir. Çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurduklarında, onlara neyin doğru neyin yanlış olduğunu ve neyin tutarlı olduğunu söylerlerse sağlıklı bir iletişim olur.
Son olarak ta tarihten günümüze kadına baskı kadının ikinci sınıfta olmasını konuşmak istiyorum. Biz tarih boyunca insanlık adına çok ayrım gördük dil, din, renk, en önemlisi de cinsiyet ayrımını gördük.
Erkekler ve kızlar arasında ayrım yapılır çifte standart uygulanır. Erkeklere tanınan haklar kızlara tanınmıyor. Erkeklerin yaptığı çapkınlıkla içten içe gurur duyan “aslan oğlum “diyen aileler görüyoruz. Üstelik kendi kızlarını var gücüyle koruyan babalar, başkalarının kızlarını korumaya gelince kendi evlatları gibi görmemeleri ayrı bir bencilliktir!
Meslek seçiminde bile kadınlar hep ikinci plandaydı ama artık kadınlara da haklar verildi. Kırsal kesimlerde kızların çok olduğu aileler kızlarını ırgat olarak çalıştırıp erkeklere de babayiğit gibi arkalarında duruyor derlerdi.
Doğu kesiminde kızı olup oğlu olmayan aileler var ve bunlara çocuğunuz var mı diye sorulduğunda hayır yok cevabını alırlardı. Kızları yok sayan bu tavır kadına baskının ilk basamağı olmuştur SONUÇ olarak:
Tüm baskıcı tavırlar, nedenini bilmediğimiz öfkeler, esirler evinin varlığına istenmeden yapılan katkılardır. Bu tür tavırlar içinde olduğunu fark eden herkes erkek ya da kadın kendini geliştirerek yeni bilgiler ve davranışlar edinerek eşitler evine çevirebilirler.
Bu kadar güzel şeyler keşfeden icat eden insanoğlu neden eşitler evini yapamasın ki…
BİR GÜN HERKESİN EŞİTLER EVİNDE OLMASI DİLEĞİYLE…
“Biz köle miyiz?
Kollarımızda zincireler var mı?
Galiba var. Çünkü bizler “çağdaş köle”leriz.
Evlerimizde, işyerlerimizde, marketlerde sloganlarla, kredi kartlarıyla, taksitlerle yönetilen, yönlendirilen köleleriz”.
[ÜSTÜN DÖKMEN]

 

Emine Besirik
Şanlıurfa OMÜ| havacılık yönetimi