Hastalık Hastalığı (Hipokondriyazis)

Hipokondriyazis, herhangi bir hastalığı olmadığı halde, kişinin şiddetli-ciddi bir hastalığı (kanser, kalp krizi, felç gibi) olduğuna en az 6 ay süreyle inanması ve bu konuda yoğun bir korku yaşamasıdır.

Bu kişiler normal fiziksel tepkileri (kalp atışı, terleme, öksürme, esneme, kabızlık gibi) yanlış yorumlarlar; sürekli farklı doktorlara giderler; bir hastalık ararlar; gereksiz yere birçok tıbbi tahlil yaptırırlar. Ayni anda birçok organa ait kuşku olabilirken, sadece bir organ veya hastalığa ait kuşku da bulunabilir. Sonuçların normal çıkmasına rağmen tatmin olmazlar ve doktor başvurularına, tetkiklere devam ederler. Bu kişiler sonuçta öyle bir noktaya gelirler ki “bir hastalık bulmak isterler; hastalık teşhis edilmediğinde kaygıları daha da artar; bu doktor bilmiyor, hastalığımı bulamadı gibi düşünürler; eğer bir hastalık bulurlarsa rahatlarlar”.

Sonuçta hastalıkla ilgili aşırı uğraşları kişiyi aşırı derecede huzursuz eder ve onun kişisel, ailevi, sosyal ve mesleki işlevselliği bozulur.

Hipokondriyazis terimi, kaburgaların altı anlamında ve bu bozukluğu olan birçok hastada bulunan yaygın karın ağrısı yakınmalarını yansıtan “hipochonrium”dan alınmıştır.

Hastalarda Ne Gibi Davranışlar Görülür?

  • Bu hastalar, henüz saptanamamış ciddi bir hastalıkları olduğuna inanırlar ve aksine ikna edilemezler.
  • Bedenlerinin çeşitli yerlerine bir bozukluk, bir ağrı olup olmadığını anlamak için dokunabilirler, bastırabilirler.
  • Nabızlarını yoklayabilirler.
  • Bedenlerinin çeşitli bölgelerindeki bir ağrıya, duyuya aşırı dikkat vardır. Göğüsteki bir kas ağrısı hemen kalp hastalığı kuşkularını doğurabilir.
  • Dışkılarını, idrarlarını yoklama görülebilir. Renk, koku değişiklerine anlam vermeye çalışabilirler.
  • Gaz sancısı bağırsaklarda ciddi bir hastalığın işareti olabilir.
  • Tıbbi yayınları ve ilaçları yakından takip etmek çok rastlanılan bir durumdur.
  • Bu kişiler hastalıklar konusunda doktorlarla bilgi yarışına girebilirler, psikiyatriste sevk edildiklerinde kendilerinde fiziksel bir hastalık olduğunda ısrar ederler. Bunu kanıtlamak için sayısız doktoru dolaşıp gereksiz masraflara girmeleri çok yaygındır.
  • Bu hastalar, doktorların verdiği güvence karşısında kısa bir süre inanıyor, rahatlıyor gibi görünse bile az bir zaman sonra tekrar doktor doktor dolaşmaya başlayabilir.

Hastalığın Seyri Nasıldır?

Hastaneye başvuranların % 4-6’sında görülen hipokondriyazis, erkeklerde ve kadınlarda eşit yaygınlıkta görülmekte; belirtiler en sık 20-30 yaşlarında başlamaktadır. Özellikle evhamlı, ayrıntıcı, ince huylu, titiz, mükemmeliyetçi yapıdaki insanlarda daha fazla görülmektedir.

Hipokondriyazis genellikle epizodik bir seyir izler. Epizotlar aylardan yıllara kadar sürebilir ve aralarda uzun süreli sessiz (belirtisiz, hastalık kaygısının olmadığı) dönemler olur.

Epizotların başlaması yaşam süreci içinde karşılaşılan stres faktörleri ile

  • hastanın bir yakının ölmesi,
  • hastanın bir yakının ciddi bir hastalığa yakalanması,
  • hastanın bir yakının ciddi, muhtemelen hayatı tehdit eden bir hastalık geçirip iyileşmiş olması,
  • ağır iş koşulları,
  • ekonomik sorunlar,
  • geniş bir ailenin yükünü uzun bir süre yüklenmiş olma gibi ilişkili olabilir.

Hipokondriyak hastaların yaklaşık %80’inde ek olarak depresyon veya panik bozukluk gibi anksiyete bozuklukları olabilir. Bu hastalıklar da kişide çabuk yorulmaya, uyku bozukluğuna, istek azalmasına veya çarpıntı, terleme, titreme gibi belirtilere yol açabilir. Bu da kişide hasta olduğu inancını arttırıp daha fazla yatakta yatmasına, kendisini ağır işe sokmamaya çalışmasına, dolayısıyla da hastalıkla ilgili daha çok düşünmesine neden olabilir.

Tedavisi Nasıl Yapılır?

Hipokondriyak hastalar öncelikle birçok farklı branştan farklı doktora başvurur ve gerekli gereksiz birçok tetkik yaptırırlar. Sonuçta fiziksel bir hastalık bulunamaz ve sıklıkla sağlık personeli tarafından psikiyatriye yönlendirilirler. Bu hastalarda direk, ilk olarak psikiyatriye başvuru yok denecek kadar azdır.

Hipokondriyazis psikiyatrinin zor tedavi edilebilen hastalıkları arasındadır, genellikle psikiyatrik tedaviye dirençlidir. Ancak ilaç tedavisi, bireysel psikoterapi ve grup terapisi ile kombine edilirse tedavide başarı şansı artar;

  • Öncelikle kişinin psikiyatrist/psikoloğuyla çok iyi bir ilişki kurması gerekmektedir.
  • Doktor doktor dolaşmaması, bir iş ya da uğraş bulması, dikkatini günlük yaşam sorunlarına yöneltmesi konusunda fikir birliğine varılması gerekmektedir.
  • Kişinin sosyoekonomik durumunun iyi olması, aile desteğinin olması, tedaviye yanıt veren anksiyete ya da depresyonunun bulunması, şikayetlerin birden başlaması, herhangi bir kişilik bozukluğunun bulunmaması düzelmenin daha çabuk olacağına dair olumlu işaretlerdir.

Sonuç olarak uygun bir tedavi ile hastaların üçte biri ile yarısında önemli ölçüde düzelmenin gerçekleşdiği tahmin edilmektedir.

Dr. F. Volkan YÜKSEL

Kaynak